Perşembe, Ekim 19, 2006

Nobel,Orhan Pamuk, Fransa ve düşüncenin evrimi

Orhan Pamuk 2005 yılında bir İsviçre gazetesine “ 1915 yılında Osmanlı orduları Doğu’da ki savaşta 1 Milyon Ermeni ve son yıllardada Türkiye 30 bin Kürt kökenli vatandaşı öldürmüştür .” dedi . Bu olay doğal bir refleksle Türkiye de çok büyük bir yankı uyandırdı. Orhan Pamuk bir tarihçi değildi . Romanları ile uzun zamandır hem ülke ( farklı kesimlerce beğenilen , aynı zamanda da çok tartışılan ve eleştirilen – taklitçi , Atatürk düşüncesini yeren , dili anlaşılmaz olan , cümleleri kurmaktaki tekniği tartışılan , ikinci cumhuriyetçi, özgün olmak yerine küresel ve global dünya ölçeğindeki durumun farkında olarak yükselen değerlere göre fikir ve yazı üreten vs.- bir yazar oldu) hem de dünyada önemli bir okur kitlesine ulaşmış ve ödüller kazanmış bir yazardı. Ancak Pamuk’un bu açıklaması sonrası karışan lokal gündem onun 301. maddeden yargılanması , sonrasında da beraat etmesiyle sonuçlandı , bu yargılanma ülke içinden çok ülke dışından gelen tepki , baskı (AB ) ve müdahalelerle ses getirdi. Dava Türklüğe hakaret vb sebeplerle açılmış , ancak düşünceyi ve düşündüğünü söylemeyi suç sayan bir manaya da geliyordu . Dolayısıyla sonu beraat olsa da Pamuk ekseninde gündemi uluslararası boyuta ve Türkiye’de ki düşüncenin ifade ediliş biçimine ve ulusal, kimi dokunulmaz gibi algılanan değerlere karşı görüş ve düşünceyi dile getirememe üzerinde odakladı .

Sonuçta Pamuk beraat etti , Aynı biçimde Hrant Dink , sonrasında Elif Şafak da… Ancak bu 301 , düşüncenin ifadesinin suç olarak söylenmesini engelleyen madde olarak halen tartışılıyor, Şu günlerde AB bunun kaldırılması için bastırırken , hükümette bu yönde sinyaller veriyor .

İşin en ilginç ve en önemli noktası işte bu süreçte yaşandı . Voltaire’nin memleketi Fransa’da meclis , ülkedeki Ermeni seçmenlerin ve diasporanın etkisiyle siyasi bir karar alarak – ki daha öncede yine meclis kararı ile bir Ermeni Soykırımı olduğuna dair kararı var- Faransa’da “Ermeni soykırımı yoktur” demeyi yani böyle düşünmeyi yasaklayan ve bunu cezalandırmayı öngören bir tasarıyı mecliste gündeme getirdi. Bu yukarıda aktardığımız iki gelişmenin farklı ülkelerde iki örneği olması ve aynı odaklı konudan çıkan düşünce olması açısından bir paralellik taşıyordu . Öyle veya böyle bu ülkede bir edebiyatçı , tarihi ve tarih bilimini , tarihçileri – ki bu konu uzun süredir gündemde olmasına rağmen henüz uzmanlarınca çözümlenmemiş ve bir sonuca varılmış bir konuyken – hiçe sayarak salt kendi DÜŞÜNCESİ olan ifadeyi rahatlıkla söylüyor, sonrasında uluslararası baskılar altında bile olsa düşüncesinden dolayı yargılanmasına rağmen berat ediyorken , bu uğurda acı tecrübelerden geçmiş ve henüz emeklemekten yürümeye geçen bir ülke olan Türkiye bu durumu da tartışıp kaldırmaya hazırlanırken , düşünsel devrimin ve reformların , rönesansın , çağdaşlığın temsilcisi olan , medeniyetin beşiği ve düşünce özgürlünün sembollerini topraklarından çıkarmış , her anlamda bunu gururla proboganda yapan , geçmişi aynı zamanda emperyalist , işgalci ve aynı zamanda kanlı olan, gerek Avrupa’nın gerekse de dünyanın önemli aktörlerinde Fransa ülkesinde soykırım yoktur deme , bunu bilimsel de olsa tartışma ve ifade etme , düşünmeyi suç sayan yasayı meclisten geçiriyor . Pamuk davasında olaya uluslararası düzeyde ve manada müdahil olan gerek AB gerekse de ülkeler ya da aydınlar – kim, önemli tarihçileri bundan soyutlayalım, haklı tepkiler verenler olmuştur- seslerini çıkarmamışlar, çıkarmamaktadırlar.

Bu konuya son noktada 3 gün önce İsveç’de kondu . Nobel Edebiyat ödülü 2006 yılında tüm bu tartışmaların odağında olan ve maalesef edebiyatçı yönünden çok ve kitaplarındaki tavrı ve siyasi yönüyle gündeme oturan Orhan Pamuk’a verildi.

Bu notları detay olarak yazmak istemem geleceğe kişisel notumu düşmek içindi .Şimdi burada Fransa’dan üç önemli aydının önemli tavrını alıntılayarak devam etmek istiyorum . Voltaire diyor kiSöylediklerinizi onaylamıyorum , ama onları ifade edebilme hakkınızı ölümüm pahasına savunurum !”

Yine Emile Zola 13 Ocak 1898 ‘de gazetede Fransız Cumhurbaşkanına yazdığı “Suçluyorum “başlığındaki açık mektubundan “…Gerçek harekete geçmiştir ve onu hiçbirşey durduramayacaktır…Gerçek gömüldüğünde , o büyür ve o denli bir güç birirktiri ki patladığı gün her şeyi beraberinde havaya uçurur. “

1960 yılında Fransa Cezayir iç savaşı yaşanmaktadır , yüksek öğretim öğrencileri bile okul sonrası askere alınıp Cezayir’de savaşmak zorunda bırakılmaktadır.O günlerde ünlü düşünür ve yazar Jean – Paul Sartre ( Sonrasında 1964 yılında kendisine Nobel verilmiş ancak kendisi ödülü reddetmiştir.) bu duruma karşı ünlü “ İtaatsizlik “bildirisini kaleme alıp gazetelerde yayınlar . Bu bildiride Fransız gençleri Cezayir’de savaşmaya karşı devlete karşı “itaatsizlik”e çağırmaktadır . Gençlerden büyük destek gören bu tavır sonrası birçok genç ülkeyi terk etmez zorunda kalmış, Sartre içinde tutuklama kararı çıkarılmıştı – düşüncesini paylaşmak ve halkı bu düşünceyle etkilemekten – Ancak burada altını çizeceğimiz asıl nokta ortaya çıkar , bu karar devlet başkanı de Gaulle’den tarihi bir açıklama ile geri döner “ Sartre demek Fransa demektir , Fransa tutuklanabilir mi?

İşte Fransa böyle önemli ve değerli düşünürlerin ülkesidir , bunlarla haklı olarak övünür ancak yukarıda saydığımız tüm olanlardan sonra , Fransa’nın övüncünün haklılığının günümüzde ciddi şekilde erezyona uğradığını kesin olarak söylemek gerekir. Düşüncenin suç sayıldığı bir dünyada Zola’nın dediği gibi gerçek gömüldüğü yerde büyük bir güç biriktirir ve patlamanın nereleri ve kimleri yok edeceğini kestirmek zordur .

Tüm bu satırlar Fransa kadar Türkiye’yi de bağlamaktadır , özellikle kimi kamuoyu gruplarını . Pamuk’un düşüncesinden dolayı yargılanmasını memnuniyetle karşılamaları ve ceza almasını beklemeleri , tabir caiz ise burnunu sürtmesini ve ders olmasını ummaları , haklı bulup ceza almasını beklemek ve onu infaz etmeye çalışmaları( Genellikle milliyetçi gruplar ve düşüncenin bu yaklaşımda olduğunu söylemek mümkün ki mahkemeye müdahil avukatların bu duygularda olması ve buna dışa vurumları insanı ciddi kaygılara ve düşüncelere sevk ediyor ) ve verdiği tepkilerini haklı görmeleri karşısında Fransa’dan gelen yeni gelişme sonrasında ortaya çıkan gerçek yüzlerine tokat gibi çarpmış oluyor bir anlamda.

İşimize geldiği gibi düşünceyi yargılama hakkı olmaz . Bizim işimize gelmeyen düşünce suç olsun yargılansın, cezalandırılsın , tartışılmadan aksi kanıtlanmadan, kanıtlamaya caba göstermeden … Buna tepkili olalım en ön saflarda bağıralım , tepki gösterelim, sonra teknik olarak aynı durumda olan ama işimize gelmeyen başka bir düzlemdeki düşünceyi ve dayatmayı da bize yaptıkları zaman yine bağırıp çağıralım . Burada sizin inandırıcılığınız , seviyeniz ve tutarlılığınız nedir ey insanoğulları ?

İnsanların öncelikle “insan” olma özelliğini ve düsturunu her türlü kimliklerinin önlerine koyup önce “insan” olabilmeyi her anlamda başarmaları , genel olarak gelişimi ve aydınlanmayı çıkar , ego vb. düşüncelerin dışında tüm türdeşleri için düşünmeleri asıl ve öncelikli hedef olmalıdır , buradaki önemli değerlendirmede bu tutarlılık olmalıdır.Herkes düşünce olgusunu şapkasının altından çıkarıp masaya koymalı ve uzun uzun düşünmelidir.

Büyük ozan ve şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca 98 yaşında olduğu şu günlerde - hiç olaya girmek istemese de gazeteci lafı ağzından almış – kendisine Nobel diye başlayan bir soru sorulduğunda düşünerek ama kısa bir sözcükle başlıyor ifadelerine “siyasi” …

Konunun ana başlığına dönecek olursak , satır aralarında geçen düşüncelerine katılmasam da , tavrını ve düşüncelerini eleştirsem de , her ne sebeple olursa olsun Orhan Pamuk’u aldığı Nobel Edebiyat ödülünden dolayı kutluyorum bir Türk olarak kutluyorum . Umudum bu gelişmenin Türk Edebiyatına ve düşün dünyasına hatta sokaktaki vatandaşa dahi önemli katkılar sağlamasıdır . Gerçi Dağlarca ‘nın şu sözünü de hatırlayarak “ Mısıra verilen Nobel ödülü bana göre o güzel edebiyata bir comak sokma olmuştur , yani aşureye konan bir sinek gibi.”
Aylak Adam

1 Comments:

Blogger gaykedi said...

Orhan Pamuk ve Bir milyon Ermeni !

Ermeni meselesi kadar kafamı karıştıran, kırk kafadan kırk ses çıkan nadir konu vardır herhalde...Devletin Miliyetçi korosu ve resmi görüşü beni hiç ilgilendirmiyor, çünlü bu dangalaklar bu ülkede kürt olmadığını da iddia etmişlerdi düne kadar...ve gördük çok acı bir şekilde çıktı ortaya milyonlarca kürt olduğu..halen sünni imparatorluk diyanet sistemiyle alevi yurttaşlarımızı aptal yerine koymuyor muyuz laik devlet olduğumuzu iddia ede ede..

Ermeni meselesinde aklımda bir atasözü geliyor, ateş olmayan yerden duman çıkar mı...bu duman nerden geliyor....Soykırımın tanımı Yahudi soykırımından sonra yapıldı, ermeniler bu tarihe kadar sadece büyük kıyım diyorlardı başlarına gelenlere...ve sağduyusuna güvendiğim Murat Belge olayın bugün yapılırsa soykırım sayılacağını söylüyor, peki o zaman neydi ?

http://www.gaykedi.blogspot.com/

4:33 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home